Hareket, insanlar için büyük bir öneme sahiptir. Günlük aktiviteler, iş yerlerindeki görevleri, yaptıkları sporlar ve evlerinde yaptıkları temizlik, bunların hepsinde insanlar hareket etmektedir ya da hareket etmeye ihtiyaçları vardır.
Vücudun hareketi kas sisteminin çalışmasıyla gerçekleştirilir. Hareket bir kuvvet olmadan gerçekleşmez ve insan vücudunda hareketi gerçekleştiren kuvvet kaynağı kaslardır. Dolayısıyla kasların gelişimi için hareket kaçınılmazdır. Aynı şekilde kaliteli bir hareketin gerçekleşmesi için de kuvvetli, esneyebilen ve dayanıklı bir kas yapısına ihtiyaç vardır. İki durum birbiri ile bağlantılıdır. Çünkü hareket ederseniz daha iyi bir kas yapısına sahip olursun, daha iyi kas yapısına sahip olursanız daha kaliteli hareket edersiniz.
Hareket esnasında kuvvet kaynağımız olan kaslarımız iskelet sistemimizde bulunan kemikleri, bağlı bulundukları eklemlerden hareket ettirirler. Kasların hareketi başlatmak için uyguladıkları kuvvet, kemiklerde açısal harekete dönüşür. Bu açısal hareketlerin oluşması için, kemiklerin sabitlendiği ya da destek aldıkları, eklem yerleri gibi bir merkezleri vardır. İskelet sistemimiz de gerçekleşen bu açısal hareketler, vücudun doğrusal hareketlere yani yürüme, koşma gibi hareketlere dönüşür, ya da hareketin gerçekleştiği düzleme göre açısal harekete dönüşebilir.
NEWTON HAREKET YASALARI
Newton un hareket yasaları, insan hareketinin tamamını açıklamaktadır.
Newtonun birinci yasası olan Eylemsizlik yasasını açıklarsak; hareket eden bir cisim kendisine dışarıdan bir kuvvet etki etmediği sürece hareketine devam eder, ya da duran bir cisim dışarıdan bir kuvvet uygulanmadığı sürece durmaya devam eder.
Vücudumuzda hareketi, kaslar başlatır, durdurur, hızlandırır, yavaşlatır ve yön verir. Karşıdan gelen topa koşan bir tenisçi önce topun geldiği yöne doğru hareketi başlatır, ardından hızlanır ve topa vuruş yapacağı yere geldiğinde yavaşlar ve topa vurur. Ardından tekrar merkeze dönmek için yön değiştirerek hızlanır ve merkeze gelir. Vücuttaki eylemsizliği değiştirmek için kuvvete ihtiyaç duyulması nedeniyle, kaslarımızın hızlanma ve yavaşlama becerilerini geliştirmeliyiz.
Newton’un ikinci yasası olan İvmelenme(momentum) yasasını açıklarsak; bir cismin momentumundaki değişim, değişime neden olan kuvvet ile aynı yöndedir. Momentumdaki değişim, buna neden olan kuvvetle doğru orantılı iken, cismin kütlesi ile ters orantılıdır.
Vücut hareketlerini yeteri kadar hızlı yapılabilmek için, genellikle güçlü bir kas kuvvetine ihtiyaç duyarız. Kütle, süratlenmeyi ve momentumu etkiler. Koşu yapan 100 kilo ve 75 kilo olan iki ayrı kişiyi ele alırsak, 100 kilo olanın ivmelenmesi için daha fazla kuvvet kaslar tarından üretilmek zorundadır.
Son olarak Newton’un üçüncü yasası olan Etki-Tepki yasasını açıklarsak; her etki için zıt ve eşit düzeyde bir tepki vardır.
Yürürken ya da koşarken yüzeye kuvvet uyguladığımızda, ayak tabanlarımıza aynı büyüklükte zıt yönde bir karşıt direnç uygular. Biz aşağıya ve geriye doğru kuvvet uyguladığımızda, zemin bunun zıttı olarak yukarı ve ileriye doğru bir tepki kuvveti uygular.
Kuvveti uyguladığımız yer her zaman bir yüzey olmak zorunda değildir. Vücudun yerle temasının olmadığı durumlarda, vücudun bir bölümünün hareketi, başka bir vücut bölümünde tepki meydana getirir.
ANATOMİK KALDIRAÇLAR
İnsan hareketleri, birçok kaldıraç sisteminin birlikte organize bir şekilde çalışması sonucu ile gerçekleşir. Vücudumuzda ki anatomik kaldıraçlarımızı değiştirmek pek mümkün değildir, fakat sistem doğru bir şekilde çalıştığında kassal eforu daha verimli kullanabiliriz. Bir kaldıraç, destek noktası etrafında dönen bir kol olarak tanımlanır. Destek noktası, kaldıracın etrafında hareket ettiği dönme noktasıdır. Kaldıraç, bir dirence karşı hareket ettiğinde, kendisine uygulanan kuvvet sonucu destek noktası etrafında döner. Kemiklerimiz bizim kaldıraç kollarımızı ve eklemler destek noktalarını ifade eder. Üç çeşit kaldıraç tipi vardır ve biz bu üç kaldıraç tipini vücudumuzda kullanmaktayız.
TORK ÜRETİMİ
Kaldıraç sistemini anlamak için tork kavramının anlaşılması gerekir. Nesnelerin dönmesini sağlayan kuvvetin oluşturduğu etkiye tork (döndürme kuvveti veya kuvvet momenti) adı verilir. Döndürme kuvvetinin gerçekleşmesi için, kuvvet nesnenin ağırlık merkezinden uzakta olan bir noktaya uygulanması gerekmektedir. Bu durumu vücudumuzla Newtonun ikinci prensibi ivmelenme ile ilişkilendirirsek, bir kasın kuvvetinin büyüklüğü, o eklemin destek noktasına olan dikey uzaklığı ile ilişkilidir. Destek noktasına olan dikey uzaklık, yani moment kolu uzadıkça hareket için daha az bir kuvvet oluşacaktır. Yani moment kolu uzadıkça, tork o denli fazla olacaktır.
EKLEMLERDEKİ MOMENT KUVVET – TORK
Yer çekimine karşı yapılırken kasların açığa çıkardığı kuvvetler iç kuvvetler ve elde taşınan bir nesnenin ağırlığının neden olduğu kuvvetler dış kuvvetler, eklem hareket merkezine olan uzaklık ile doğru orantılı olarak moment oluşturmaktadır.
Vücudumuzda kasların kemiğe yapışma yerlerine göre eklem merkezine olan uzaklığı, eklemin açı miktarına göre değişmektedir. Yani hareket esnasında eklemlerde meydana gelen açısal değişiklikler bu uzaklığı arttırmakta, azaltmakta ve minimumda tutmaktadır. Eklem açısı 90 dereceye yaklaştığında kasın kasılma ekseni eklem merkezinden uzaklaşacağından moment kolu uzayacaktır. Bu durum tork u arttıracaktır. Bu durumda tork en yüksek değerine 90 derece de ulaşacaktır. Bir eklemde dönüş varsa o harekette tork vardır.
VÜCUTTA BULUNAN EKLEMLER
Ayak Bileği Bölgesi ( Stabil – Mobil)
Ayak bileği bölgesi, tibia, fibula, Tarsal kemikler(Talus, Kalkaneus, Navikula, Kuboid kemik, Kuneiform Kemikle), Metatarsal Kemikler ve Falanks kemiklerinden oluşur. Ayak, ön, orta ve arka olmak üzere üç fonksiyonel bölümden oluşmuştur.
Ayağın hareketi tibia, fibula, tarsal ve metatarsal kemikler arasında meydana gelmektedir. Ayak bileğinin hareket düzlemi için çeşitli bilgiler vardır. Fakat ayak bileği eklemi üç hareket düzlemini içeren kardinal düzlemde hareket etmektedir. Ayak bileğindeki hareket hiçbir zaman sadece bir düzlem de gerçekleşmez. Yani ayak bileğinin dorsi fleksiyonuna abduksiyon ve eversiyon hareketleri, plantar fleksiyonuna ise addüksiyon ve inversiyon hareketleri eşlik eder.
Ayak bileği eklemi, 15-20 derece dorsi fleksiyon yapabilirken, yaklaşık olarak 50 derece plantar fleksiyon yapabilmektedir. Dorsifleksörler olan tibialis anterior, proneus tertius, ekstansör digitorum longus(küçük parmaklar), ekstansör hallusis longus(başparmak) kasları ayak bileği ekleminin 15-20 derecelik fleksiyonunu gerçekleştirmektedir. Plantarfleksör kasları gasroknemius, fleksör digitorium longus, fleksör hallusis longus, proneus longus, proneus brevis, plantaris, soleus ve tibialis posterior ayak bileğine yaklaşık 50 derecelik fleksiyon gerçekleştirmektedir(Şekil 2.). Ayak bileği dorsi fleksiyon yaparken, plantar fleksiyonu gerçekleştiren kas grupları gevşemektedir. Bu şekilde ayağın dorsi fleksiyonuna yardımcı olmaktadırlar. Diğer şekilde plantar fleksiyon gerçekleşirken, dorsi fleksörler gevşemektedir.
Şekil 2. Alt Bacak – Ayak bileği Plantar ve Dorsi Fleksör Kasları
Diz eklemi aktiviteler sırasında kuvvetin transferi ve el edilen momentumun kayıp olmadan aktarılmasını sağlayan vücudun en büyük eklemidir. İki önemli eklemden oluşmaktadır; tibio-femoral ve patello-femoral eklemlerdir. Bu eklem, vücudun en uzun iki kaldıraç kolu arasında yer almaktadır. Bu yüzden daha fazla kuvvet transferi gerçekleştiren bir geçiş noktası olduğunu düşünürsek, ne kadar stabil olursa, bir sonraki ekleme aktarılan kuvvet o denli kayıpsız gerçekleşir. Fazla yüklere maruz kalan diz eklemi, uygun açılarda değilse ya da yeteri kadar kassal stabilitesi yoksa, kuvvet aktarımında azalmalar olmasının yanında sakatlanma olasılığı da artmaktadır.
Diz eklemi, içerisinde kemik, kas,bağ ve kirişler içeren karmaşık bir eklemdir. Ve diz eklemi, 140 derece fleksiyon yaparken, 0 derece ekstansiyon yapabilmektedir. Diz ekleminin ekstansör kaslarının başında rektus femoris gelmektedir. Diğer ekstansör kaslar ise; vastus intermedius, vastus lateralis ve vastus medialis. Diz fleksiyon kasları ise; biceps femoris, semimembranosus, semitendinosus, sartorius, grasilis, popliteus, gatroknemius ve plantaris kaslarıdır.
Diz ekstansör kasları yani quadriceps kas grubu güçlü olan sporcular her zaman iyi sıçrama kabiliyetine sahiptirler(Şekil 3). Quadriceps kas grubu hızlanmanın yanı sıra, düşüş ve frenleme sırasında eksantrik kasılma meydana getirerek yavaşlatıcı işlev görür. Diz ekleminin ekstansiyonunu gerçekleştiren Quadriceps kas grubu çalıştığında, fleksör olan hamstring kas grubu inaktiv olur ve ekstansör kasların kasılmasına izin verir.
Ayak tabanı yere basıyorsa; Quadriceps kas grubunun moment kolu patellar tendon aracılığı ile tibia tuberositydir. Çünkü burada sabit olan bölge, yani destek noktası diz bölgesidir. Squat yapan bir sporcuyu düşünürsek, yükselirken rectus femoris kasının destek alarak momentum oluşturduğu nokta patellar tendon aracılığı ile tibia teberositydir. Diz ekleminin ekstansörü olan rectus femoris kası, aynı zamanda kalça ekleminin fleksörüdür. Ayağın yere basmadığı durumlarda ise; rektus femoris kasının moment kolunu bağlı bulunduğu illiumun arka spina bölgesi oluşturmaktadır.
Kalça eklemi, kemik oluşumu, kuvvetli bağları ve geniş destekleyici kaslarıyla nispeten stabil bir eklemdir yada stabil olması gereken bir eklemdir. Kuvvetli bağları aracılığı ile iyi bir şekilde stabil olan bu eklemin aynı zamanda mobil olarak da hareket edebiliyor olması gerekmektedir. Çünkü kalça eklemi, soket tipli bir eklem olması nedeniyle, doğası gereği çok yönlü olarak hareket etmelidir.
Kalça eklemi, 130o fleksiyon, 30o ekstansiyon, 35oabduksüyon, 0o-30o adduksüyon, 50o iç rotasyon ve 45o dış rotasyon yapmaktadır.
Kalça eklemi, pelvik kemiklerinden ve femurdan meydana gelmektedir (Şekil 4).
Kalça ekliminde yedi adet iki eklem kat eden ve kalça ile dizde iki ayrı hareket yaptıran kas vardır. Bunlar; Rektus femoris, sartorius, tensor fasia lata, biceps femoris, semitendinozus, semimembranozus ve grasilis kaslarıdır.
Kalça ekleminin birincil fleksörü iliopsoas(iliakus ve psoas) kasıdır. İliopsoas kası kalçaya fleksör yaptırdığı gibi aynı zamanda femur, pelvis ve omurga üçleminin bağlantı kasıdır. İlliopsoas kası, illiakus, psoas majör ve psoas minör kaslarından oluşmaktadır.
Kalça ekleminin birincil ekstansörü ise, gluteus maksimus kasıdır. Gluteus maksimus kası , pelvis ve femur arasındaki hareket açısı 15 derecelik ekstansiyona yaklaştığında ve aştığında aktive olur. Büyük ve geniş bir kas olduğu için kuvvet çıktısı da bir o kadar fazla olan bir kastır. Çökerek yapılan hareketlerde yükselme anında çok çalışır.
Lumbar Omurga Bölgesi (Stabil)
İnsan omurgasının temel görevi omuriliği korumak ve baş ve boyun ile pelvis arasındaki yük transferini gerçekleştirmektir. Bu yük transferi olmadan günlük yaşantımızı sürdüremeyiz. 24 vertebra bu yapıyı oluşturmaktadır. Ayrıca bağlar, intervertebral diskler ve kaslar birbiri ile bağlantılıdır.
Vücudun pozisyonu ile lumbar vertebralara düşen yükbirbiriyle ilişkilidir. Yanlış kullanılan vücut mekaniği bu bölgeye zarar vermektedir. Özellikle öne doğru fleksiyon ve yanlara rotasyon lomber vertebralar üzerinde yüksek stres etkisine neden olmaktadır. Bu nedenle lumbar bölge kaslarının kuvveti çok önemlidir. Güçlü ve stabil olan lumbar bölge kasları, bu bölgeyi dış travmalardan korur.
Lumbar bölge hareket segmentinde, vertabralar, intervertebral diskler, faset eklemler, ligamanlar ve kaslardan meydana gelmektedir.
Vertebraların yüzey alanları lumbar bölgede en fazladır. Bu durum vertabraların maruz kaldığı yük miktarını daha fazla tolere etmesini sağlamaktadır. Zayıf olan lumbar bölge aşırı yüke maruz kaldığında, yada fleksiyon ve rotasyon anında binen yük karşısında sakatlanma olasılığı yüksektir. Lumbar bölge, 80o fleksiyon, 20o-30o ekstansiyon, 35o lateral fleksiyon ve 45o unilateral rotasyon hareket açılarına ulaşabilmektedir.
İntervertebral disklerin kalınlıkları ve hacimleri vertabral disklerin yüzey alanına göre değişmektedir. Diskin kalınlığının arttığı bölgelerde doğru orantılı olarak omurga hareketliliği de artmaktadır. Lumbar bölge disklerinin içi %70- %90 sıvı içermesi sebebiyle basılara karşı belirli derecede direnç gösterebilir. Disk içerisinde yer alan nukleusun pozisyonu her zaman ortada değildir, omurga pozisyonuna göre farklılık gösterebilir. Nukleus’un bu hareketi, diskin maruz kaldığı yüke ve hareketin zıttı yönünde değişir ve yer değiştirdiği yöndeki anüler lifler gerilir.
Lomber bölge ligamanları (anterior ve posterior longitudinal ligament) omurganın iç stabilitesi için yardımcı olurlar (Şekil 6). Hareketi fizyolojik sınırlar içerisinde tutmaya çalışırlar. Ligamanların omurga boyunca yapışma yerlerine göre, hareket segmentinin bir yöndeki aşırı hareketini kısıtlamaktadırlar.Diğer bir görevi ise diski sarmak ve fizyolojik elastikiyetin dışına çıkmasını engelleyerek ilgili alanı korumaktır.
Omurganın kasları fleksörler ve ekstansörler olarak ikiye ayrılmaktadır. Temel fleksör kaslar abdominal kaslar ( rectus abdominis, internal ve eksternal oblikler ve transvers abdominal kaslar) ve psoas kaslarıdır. Bu kaslar vertebral kolonun ön kısmında yer almaktadır. Arka kısmında yer alan, arka yapılara yapışan erectör spina, quadratus lomborum, multifidus ve intertransvers kasları ise ekstansör olarak görev yaparlar(Şekil 8). Ekstansör kaslar birçok hareket segmenti ile bağlantı sağlamaktadır.
Toraks kostalar, sternum ve torakal vertebralardan oluşur. Toraks bölgesinin göğüsün içindeki organları korumak ve solunum mekaniğini sağlamak gibi görevleri vardır. Baş, servikal bölge ve üst ekstremitelerdeki yükün lumbopelvik bölgeye ve alt ekstremiteye dağılımını sağlar. Torasik omurga, servikal ve lumbar omurga arasındaki konumudan dolayı kinetik zincirde önemli rol oynar ve omuz kuşağı, kalça, diz, ayak, ayak bileği gibi vücudun diğer bölümlerinin fonksiyonunu etkiler.
Torasik bölge, sternum, kostalar, faset eklemler ve vertebra gövdelerinin birbiri ile silindirik bir bütün olmasıyla mekanik olarak stabil bir bölgedir (Şekil 10). Spinal hareket segmentinin üzerine binen yükü, anterior ve posterior yapılar taşımaktadır (Şekil 9.).
Omurgada her bir segmentin hareketi aktif olarak kaslar tarafından, pasif olarak ise ligamanlar tarafından kontrol edilmektedir. Gövdenin fleksiyon, ekstansiyon, lateral fleksiyon ve rotasyonunda agonist kaslar hareketi başlatıp, sürdürürken, diğer yandan antagonist kaslar hareketin kontrolünü ve ayarlamalarını yapmaktadır. Tüm omurganın hareketi, omurga içerisinde yer alan hareket segmentlerinin (Şekil 6.) kombine çalışması ile meydana gelmektedir.
Torasik bölgenin rotasyonu, günlük hayatta ve spor branşlarında önemlidir. Bir şeye ulaşmaya çalışırken, bir cismi bir yere bırakırken, karşıdan gelen topa kol ile uzanırken üst gövdenin rotasyonunu kullanırız. Torako-lumbar omurganın tek yönde yaptığı toplam rotasyon 120o-125o kadardır. Bu rotasyon açısının 35o si torakal, 5o’si ise lumbar bölgeden kaynaklanır. Rotasyon aynı tarafta internal oblik, erektör spina ve karşı taraf eksternal oblik, semisipinalis, interspinalis, interkostalis, longisimus dorsi ve multifidus tarafından sağlanır (Tablo 1.).
Hareket | Ekstansiyon | Fleksiyon | Lateral Fleksiyon | Rotasyon |
Kaslar | Spinalis capitis / cervicis / torasic (bilateral), Longissimus throcis(bilateral), İlikostalis thoracis(bilateral), Semispinalis thoracis(bilateral), Rotator thoracis(bilateral), Multifidus(bilateral), İnterspinaller | Levator kostarum, Rectus abdominis (bilateral), İnternal oblikler(bilateral), Eksternal oblikler(bilateral) | Longissimus thoracis (bilateral, ipsilateral), İliokostalis thoracis (bilateral, ipsilateral), Semispinalis throcis (bilateral, ipsilateral), Multifidus (bilateral, ipsilateral), İntertransversarii (bilateral, ipsilateral), Levator Kostarum | İliokostalis thoracis(bilateral, ipsilateral), Semispinalis throcis (bilateral, ipsilateral), Rotator thoracis(bilateral, ipsilateral), Multifidus (bilateral, ipsilateral), İntertransversarii (bilateral, ipsilateral), İnternal oblikler (bilateral, ipsilateral), External oblikler (bilateral, ipsilateral), Levator Kostarum |
Servikal Bölge (Stabil) – Oksipital Bölge (Mobil)
Servikal bölge baş ile gövde arasında bulunan, hayati nöral dokulara koruyuculuk görevi yapan, geniş hareket aralığı bulunan kompleks bir yapıdır(Şekil 11.). Bunun yanı sıra, servikal omurga duyu organları için platform görevi gören ve üç boyutlu hareket ederek başı destekleyen bir tripod gibidir.
Her omur kendi içerisinde kas ve ligamanlarla desteklenmiş ve bu bağlar alt ve üst omurlar ile bağlantılı oldukları için omurgaya esneme özelliğini kazandırmışlardır. Servikal bölgede değişken olmasına rağmen yaklaşık olarak 120o-130ofleksiyon ve ekstansiyon hareketi oluşmaktadır.
Boyun bölgesindeki tüm kaslar servikal omurgadan başlar ve kapitis olarak belirtildiği gibi kafatasının oksipital kemiğinde sonlanır (Şekil 12).
Kürek Kemiği (Stabil) – Omuz (Mobil) Bölgesi
Tablo 2. Üst ekstremite ve omuz kuşağı kemik ve eklemeleri | ||
Bölgeler | Kemikler | Eklemler |
Omuz kuşağı | Skapula Klavikula Sternum Humerus | Glenohumeral Sternoklavikular Akromiyoklavikular Skapulotorasik |
Ön kol | Radius Ulna | Dirsek eklemi Ulnahumeral Humeroradyal Proksimal radyoulnar |
El Bileği | Karpallar | El bileği eklemi Radyokarpal İnterkarpal |
El ve Parmaklar | Metakarpallar Falankslar | El ve parmak eklemleri Karpometakarpallar Metakarpofalangialler İnterfalangialler |
Omuz kuşağı, üst ekstremitenin hareketlerini yapabilmesi için destek görevi görür. Üst ekstremitenin vücudun dik eksenini oluşturan aksiyal iskelete tutunması, skapula ve sternoklavikular eklemde klavikulanın tutunmasıyla sağlanır.
Üst ekstremitenin hareket açıklığını sağlayan dinamik yapılar, eklemi çevreleyen kas gruplarıdır. Özellikle deltoid kası, rotator manşet kasları(Subskapularis, Suprasipinatus, İnfraspinatus ve Teres minör), biseps tendonunun uzun başı, pektoralis majör ve latissimus dorsi kasları omuz biyomekaniğine etki eden dinamik yapılardır(Şekil 13). Ayrıca pektoralis majör ve lattissimus dorsi kasları bağlı bulundukları noktaları ve büyüklükleri açısından baktığımızda güçlü birer iç rotatördür.
Glenohumeral eklem, omuz eklemlerinden en hareketlisi olup üç düzlemde hareket yeteneğine sahiptir. Akromiyonkalavikular, sternoklavikular ve skapulotorasik eklemler omuz kuşağının diğer eklemleri olup (Tablo 2), glenohumeral eklemin sorunsuz bir şekilde çalışabilmesi için bir uyum içerisinde olmalıdırlar. Bu eklemler birlikte çalışarak, omuz kuşağı olarak birçok hareketi üç düzlemde gerçekleştirmektedir ( Tablo 3).
Vücudun yanında duran kolun, tam olarak abduksiyona getirilmesi yaklaşık 180o’lik bir harekettir. Glenohumeral eklemin bu hareketi sırasında, skapulotorasik eklemle uyum içerisinde çalışması gerekmektedir. Bu durum “skapulohumeral ritim” olarak bilinmektedir. Yani glenohumeral eklem ile skapulotorasik eklem arasında 2:1 oranı mevcuttur(Şekil 14). Fakat bu oran sadece glenohumeral-skapulotorasik eklemin 90o açı yaptığında geçerlidir. Bu açı 120o ye ulaştığında oran 1:1 olur.
Dirsek Eklemi Bölgesi ( Stabil)
Dirsek eklemi, humerusun alt ucu ile radius ve ulnanın üst uçları arasında yer alan, üç kemiğin birleşmesinden oluşan menteşe tipi bir eklemdir. Eklemin anatomik özellikleri nedeniyle stabil bir eklemdir. Elin ve ön kolun pozisyonunu etkileyen dirsek eklemi, omuz, el bileği ve el arasındaki mekanik bağlantıyı ve kuvvetin transferini sağlamaktadır.
Dirsek ekleminin stabilitesinin iyi olmasında dirseğin anatomik yapısının yanı sıra ligament yapılarının da katkısı büyüktür. Dirsek ekleminin ön yüzünde dirsek fleksörleri, arka yüzünde dirsek ekstansörleri, lateralinde bilek ve parmak ekstansörleri ile birlikte supinatör kasi medialinde ise fleksör ve pronator kas grubu yer almaktadır. Dirseğin fleksör hareketinde biseps braki, brakialis ve brakioradialis kasları, ekstansör hareketinde triceps braki ( lateral baş, uzun baş ve medial baş), ankoneus kasları aktiftir. Dirsek eklemi hareket açıklıkları 145o-150o fleksiyon, 0o ekstansiyondur. Radioulnar eklemin supinasyon hareket açıklığı 80o-90o iken, pronasyon hareket açıklığı 70o-90o dir.
El Bileği (Mobil) – Avuç İçi (Stabil)
El bileği eklemi 8 küçük karpal kemikten meydana gelir. Ve el bileğinin birincil eklemleri, radiokarpal ve midkarpal eklemlerdir. Ve bir diğer eklem, komşu karpal kemikler arasında yer alan interkarpal eklemlerdir. El bileğinin ortak hareketleri fleksiyon, ekstansiyon, abduksiyon ve adduksiyonolmakla birlikte bu hareketlerin eş zamanlı gerçekleşmesiyle sirkumdiksiyon hareketi meydana gelir. Bu hareketler ön kolun pronasyonu ve supinasyonu ile birlikte, önkol, el bileği ve elin birçok ince, koordineli hareketlerini mümkün kılar.
SONUÇ
Çeşitli spor becerilerinde, kaldıraç, hareket ve Newton yasalarının birçok uygulaması bulunabilir. Bir çok branş ve aktivitede ortak beceri, bir nesneyi atmaktır. Bu nesne, top, cirit, taş v.s. olabilir. Elden çıkan bu cisime, doğrusal hareket kazandırabilmek için vücudumuz eklemlerinde birçok açısal hareket meydana gelmektedir.
Newtonun hareket yasaları nesneyi atma sırasında geçerlidir, vücudun eylemsizliğini ve nesnenin eylemsizliğini yenmek için kuvvet uygulamamız gerekmektedir. Vücuttaki kaslarımız bu eylemsizliği yenmek için kuvvet üretmektedir. İvmelenme yasası ise, vücudun uzuvlarının yani kol, bacak, el bileği, ayak bileği, el ve ayağı hızlandırılması için kullanılan kassal kuvvet ile harekete yansımaktadır. Son olarak vücudumuzun ürettiği kuvveti yere uygulayarak tepki kuvveti olarak geri almamızda newtonun son yasası olan etki-tepki yasasının uygulanışını göstermektedir. Yere uyguladığımız bu kuvvetin ve yerin bize uyguladığı tepki kuvvetinin eklemsel olarak geçiş hatlarıaşağıda verilen şekilde ki gibidir (Şekil 17). Kuvvet bu hatlar üzerinden bir sonraki ekleme aktarılmaktadır. Bu hatlarının bir bütün içerisinde işleyişine kinetik zincir diyebiliriz.
Şekil 17’de ki kinetik zincir hattına baktığımızda ayak tabanından itibaren sırasıyla sarı ve turuncu şekilde yukarıya doğru avuç içine kadar gitmektedir. Bu sıralamada sarı renkler stabil eklemleri, turuncu renkler ise mobil eklemleri ifade etmektedir. Stabil eklemler kuvvet üretiminde kaldıraç mekaniğini göz önüne aldığımızda destek tabanını ifade etmektedir. Mobil eklemler ise kuvveti üreten, çekme işlemini yapan kaldıracı ifade etmektedir. Bu bağlamda mobil eklemlerin kuvveti daha etkin üretip kullanabilmesi için, stabil eklemlerinde iyi bir şekilde stabil olarak destek tabanını oluşturması gerekiyor. Çünkü Newtonun hareket yasalarından etki-tepki yasasını düşünürsek, hareket edebilmemiz için yere bir kuvvet uyguluyoruz, yerin tepki kuvvetini kullanarak ağırlık merkezimizi yönlendirdiğimiz tarafa doğru hareket ediyoruz. Bu hareketi gerçekleştirirken vücudumuzda bulunan anatomik kaldıraçları kullanıyoruz. Bu kaldıraç mekaniğinde kuvvet üreten mobil eklemler yere yada bir sonrakin yada bir önce ki stabil ekleme etki etmektedir, bunun zıttı olarak bir tepki ile karşılaştığında yine kayıpsız olarak bir sonraki ekleme kuvvet transferi yapabilmelidir. Bu durum ile birlikte stabil eklemler kuvveti daha iyi aktarabilmeleri için kendi içerisinde bir kuvvet üretimi gerçekleştirmektedir, aynı şekilde mobil eklemler ise hareketin her fazında mobil kalabilmek için kuvvet üretmektedir yada üretebilmelidir. Yani her iki eklem türünün de kuvvet üretiminde iki tür görevi vardır. Stabil eklem hem kendi içinde stabil kalabilmek için kuvvet üretip, hem de destek tabanı görevini görürken, mobil eklemler ise hem kendi içerisinde mobil kalıp, hem de kuvvet üretimi görevi görmektedir.
Hareketi başlatan mobil eklemlerin hareket açıklığı arttıkça, kuvvet kolunun uzunluğu arttıkça, ürettikleri torktaartmaktadır. Eklemlerde açısal bir dönüş, açısal bir hız varsa tork’tan bahsebiliriz. Mobil eklemlerde ki bu durumu, Newtonun ivmelenme(momentum) yasası ile açıklayabiliriz. Bir eklemin hareket açıklığı ne kadar fazla ise o eklemin ürettiği kuvvet ile hareketin hızını arttırabiliriz. Yani hareket açıklığını arttırdığımızda, hareketi gerçekleştirmek için uyguladığımız kuvvet oranı azalmaktadır. Bu durumda ters bir orantı vardır. Eklemin hareket açıklığı az ise, üretilen kuvvet miktarı hareketi hızlı yapabilmek için fazla olmak zorunda kalacaktır. Bu da fazladan enerji depolarının kullanılması demektir.